Yeniden Bir Boklar Yiyorum

Dün Luke'la buluştuk. Kaçtım yanından adeta. Cidden, 3 saat ancak takılmışızdır. İncittiğim belimi bahane edip kaçtım, duramadım. Erkenden yattım, Kâmil'i düşünüp durdum.

Sabah da ciddi bir ibnelik yapıp aradım, kırk dakika konuşmuşuz. Havadan sudan, ottan çöpten. Ama yine nasıl şefkat dolu. Buna bir direnç geliştirsem keşke. Sonra Luke'u aramadığım aklıma geldi, bütün bir gün mesajlaşmamışız bile. Aradım, on dakika filan konuştuk. Sesini duymak neşelendiriyor, ama heyecanlandırmıyor. Nasıl rezil bir insan oldum ben böyle.

Şimdi saat 3.24 am, yarınki sınavıma çalışmam lazım yoksa fena sıçacağım. Ve dahi Kâmil'le snapleşmeyi bırakmam lazım, çünkü bu ne kadar neşelendirse de yanlış. Evet, kendi kendine mırıldanan egomu ve sikik id'imi dinlediniz. İyakşamlar.

Kaşarım Hamına

Hanidir böyle gizli kapaklı işlere bulaşmıyordum, iyi oldu.
Günah çıkartma yerim ilan ediyorum burayı. Yaptığım bütün kancıklıkları gelip anlatacağım.
İhtiyacım var buna, çünkü artık büyük batıyorum ve yanımdakilere anlatamıyorum. Yazmak rahatlatırdı eskiden, belki yine rahatlatır.

Başlamalı bir şekilde. İnsanlara da isim bulmak lazım, yazdıkça gelir dedim.

Esas dert tabii ki gönül işleri şu an. Bir sevgilim var. Yaklaşık beş senedir tanışıyoruz, en yakın arkadaşım. Ona karşı hislerim hep oldu, hep çok güzel bastırdım. Çünkü kendimi biliyorum ya, en yakın arkadaşımı üzmek istemedim. Hatta ötesi, onu da kaybetmek istemedim. Bencillik var ya serde.
Derken 7 ay filan önce ben bir bok yedim, ayık kafayla öptüm çocuğu. Gerisi de geldi tabii, başladık çıkmaya. Seviyorum aptal herifi, ama sadece arkadaşım olduğu zamanları özlüyorum.

Şimdiye kadarki en düzgün, yolunda giden ilişkilerim olgun heriflerle oldu hep. Böyle içi 45 yaşında tipler. Benden önce bir sürü kadınla bir sürü şey yaşamış, nerede asıl davranacağını bilen vesaire.
Ne diyelim, Luke diyelim sevgilim beye, öyle değil işte. İlk ciddi ilişkisi şu andaki, zaten gönül işlerinden bağımsız olarak da nerede nasıl davranacağını çok iyi bilmez. Tüm bunların yanında ben hayatımın gerçekten tuhaf bir dönemindeyim <buralar hep fight club göndermeleri>. Sabahları yataktan kalkmakta zorlanıyorum. Luke da çok, çok, çok kötü beni bu durumlarda idare etmekte. Efsane kötü. Niyeti eminim ki iyi, ama beceremiyor işte. Yanında nefesim kesilene kadar ağlamama engel olsa mesela, o bile yeterdi. Her neyse, bu başka bir drama. <her neyse dedikçe redd çalıyor. sezgi mengi ne taş herif be.>

İleride daha da dökülürüm Luke hakkında, şimdi başka birini anlatacağım. Bu blogun açılma sebeplerinden birini. Öyle çabucak da gelmiyor bir isim ama bakalım, yazdıkça çıkar herhalde.
Bir etkinliğimsi şeyde tanıştık. O geldi tanıştı esasen. Benden hoşlanmış etmiş.

Masada frp ekibiyle otururken yanımızda dikilip arada gülümserken fark etmiştim ilk, uzun süre durdu yanımızda. Derken gm'le ben bir şekilde oldubittiye getirdik oyunu, yarıda bıraktık. <masada dünyanın en epik trollerinden biri vardı zira. hatırladıkça içim sıkışıyor.>
Sonra bir kutu oyunu oynamaya oturduk, her nasılsa yanıma oturdu. Tesadüf mü, bilemiyorum. Sorayım hatta bir ara, neden olmasın. Sıçıyorum zaten yeterince.
Ne diyorduk, birlikte oyun oynadık. Oturduğumuz yer biraz dardı; dedim ben çok sakarım, kesin dirsek filan atarım, dikkat et. Güldü, önemli değil tadında bir şeyler dedi. Güneş de tam suratına geliyor, hiçbir şey göremiyor. Çok stratejik bir şekilde oturdum ben nihayetinde, güneşi keseyim diye. Ama durup durup çantamdan ataş <bunu hep ataç olarak yazmak istiyorum.> almaya gittiğim için <elimde büküp büküp kırıyordum, ne zevkli şey.> elli kere yerinden kaldırdım adamı, ay hiç de şikayet etmedi. Oyunda da efsanevi bir kazık attım, buna rağmen kazanamadım. *üzgün surat*
Oyun sırasında aramızda 11 yaş olduğunu öğrendim, ben şok ben iptal.
Tam da düzgün yazacağım, içimdeki ergen böyle şeyler saçmalıyor. Kimsenin kim olduğuma dair fikri olmadığına, hatta hiç okurum olmadığına göre istediğim kadar saçmalayabilirim bence.

Nerede kalmıştım, oyun. Sonra pek muhabbetimiz olmadı, etkinliğin ertesi günü geldi, koşuşturmacalar şeyler. Tabii afterparty yapacaktık, deli misin. Ama mekan nasıl leş bir club, içeri adım atar atmaz gözlerinin eriyip aktığını hissediyor insan. Öyle saçma bir kopkop ışıklandırması. Müzik de çirkin.
Ama bir Delilah klasiği, vodka şişesinin yarısından fazlasını dikip hızlıca güzel olmak.
Başka türlü ortama dayanılmaz, arkadaşlarla eğlenmek de istiyorum hani. Bir de önceden ufak mazimiz olan, bundan böyle Memoş olarak anacağım herif var. Memeden geliyor ismi, Mehmet'ten filan değil. Bir iki ay önce ufak bir mazimiz oldu, ama çok ısrarcı ve korkutucu ve memeliydi. Ayrıca tipim de değildi. Bir ara anlatırım, ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim; az biraz sıçtım çocukcağızın ağzına.
İşte bu Memoş da partideydi ve bana bunaltılar basıyordu, kafam bir dünya olmadan çekemezdim. Lakin ki çakır keyiflik götü başı ayrı oynatmayı da beraberinde getiriyor. Partideki herkesle, ama herkesle dans ettim. Az önce bahsettiğim ve henüz isim bulamadığım bey de dahil olmak üzere. Ya ne olsun ki adı, düşüneyim az. Kâmil olsun. Çok da cuk oturmadı ama olduğu kadar. <3.ye isim editledikten sonra: kâmil cuk oturdu, sakiniz.>
Hah işte Kâmil bey açıldı etti bana. Ay ne bileyim, bir şey var adamda. Belki de sırf yaşlı olduğu için, malum daddy issues. Belki de Death Gate heptalojisini bildiği için, ya da kedilerinin ismi için. Henüz çözemedim. Ama nasıl kibar, ben eriyip bitiyorum ki kibarlığa.
Konuştuk biraz, güzel de gidiyordu muhabbet, dedim sevgilim var diye halbuki. Memoş geldi, ortamı sikti attı "Delilah gel buraya, konuşmamız lazım." diye diye. Konuşmayacağız birader, konuşmayacağız işte. Bir git işine.

Ama gitmedi. Onun yerine ben mekandan erken ayrılmak zorunda kaldım, olay çıksın ve henüz yeni tanıştığım kulüp insanları benden nefret etsin istemiyordum zira. Ki kulüp insanları benden önce Memoş'la tanıştıkları için böyle bir durumda günah keçisi pis kaşar ben olurdum diye düşünüyorum.
Kâmil'le da twitter hesaplarımızı alıp verdik, numaramı vermek uygunsuz olurdu diye.

Ertesi gün takipleştik, ya nasıl tatlı mesaj atmış anlatamam. Kopyalayıp na buraya yapıştırasım var ama ay biri bulur paranoyamdan dolayı her şeyi böylesine flu anlattığım bloga adamın mesajlarını yapıştırmak da artık benim için bile ahmaklık olur.
Sonra benim azıcık dibim düştü. Kibarlık ve şefkat gerçekten benim yumuşak karnım.
Numaramı verim, bir de kahve sözü verdim. Araya bahar tatili girdi, eve gittim geldim. Geldiğim gün buluştuk, neden, KAŞARIM HAMINA.
12 saatten fazla vakit geçirdik beraber. O güne kadar benim için çözülecek bir gizemdi, o günden beri bir arzu haline geldi. Ben akıllanmıyorum, gerçekten akıllanmıyorum.

Önce oturduk çay kahve içtik, sonra yemek yiyelim dedik, bir fasıl takılacak sakin bar aradık, sonra her yer kapanınca bizim kampüse geldik, manzaralı banklara çöktük. Ay ne tatlıydı, ceketini dizlerime örttü üşümeyeyim diye. Ki üşüdüğüme dair bir şey de söylememiştim.
Sonra beni yurda bırakmakta ısrar etti, yurdun önünde ayrılmadan önce sarıldığımızda iş biraz boka sardı. Oraya kadar hoş bir mesafe tutturmuştuk ne güzel, ama orada bir şeyler oldu.
Ben dayanamıyorum sevgiye şefkate, yemin ederim bir sorunum var. Psikiyatrıma anlatayım diyorum ama uyuz herif ağzını açıp tek kelime etmiyor ben dünyaları anlattıkça.
Sarılınca bir gevşedim ben, bir yumuşadım. Üç doz Xanax almışım gibiydi, bulutların üstünde pembe filler dans ediyordu. Bırakamadım adamı, onun da bırakası yoktu sanırım ki uzun uzun, uzuuuun uzun sarıldık. Sonra ben parmak ucunda durmaktan yoruldum, sendeledim. Kısayım da, ciddi kısayım hem de.
Gel dedi, oturalım. Bu sefer de yurdun oradaki banklara oturduk, sarıldı. Yüzümde öpülmedik yer bırakmadı.
Bir kısım adamlar öperken az sonra sikeceğim diye öper hani, rahatsız olursun anlamsızca. Öyle değildi, pür sevgiyle öpüyordu. Ne tatlıydı. Öpüşmedik yalnız, o benim yanağımı, gözümü filan öptü.
Bir ara dedi ki, "Sen söyleyemiyorsun ama ben anlıyorum. Konuşmasan da olur, her şeyi söze dökmeye gerek yok." Bu kadar çirkin demedi ya da o an bana çok şairane geldi, bilemiyorum.

Sonra gün ağardı. Ciddi söylüyorum, sabah ezanı filan okundu. Ayrıldık. Çok zordu be. Dedim ki ben seni aramadan ulaşmaya çalışma bana.
Öyle işte, şimdilik bu kadar. Yeni kaşarlıklar yaptıkça anlatırım. Umarım Luke'u üzmem. Düşündükçe içim sıkışıyor.

Bugünlük bu kadar. Siz benim gibi dengesizlikler yapmayın.

Lorem Ipsum

Lorem ipsum dolor sit amet.